Mart 29, 2010

Happy Moon’s Şaşkınbakkal

Zemin kaplaması olan siyah beyaz karolar, duvarlarını süsleyen vintage afişler ve kırmızı koltuklarıyla Amerikan filmlerindeki klasikleşmiş ayaküstü barları insana hatırlatan bir yer Happy Moon’s. Sigara içmek isteyen müşterileri için ayrılan sobalı mekan da, masaların arasına yerleştirilmiş kocaman yapraklı bitkilerle hafiften amazon havası veriyor insana. Mekanın keyifli olması, Bağdat Caddesi’nin en civcivli noktasında konumlanıp da cadde gürültüsünden kendini izole etmiş olması, peak saatlerde bile servis hızından ve kibar garsonlarından ödün vermemesi bir yana, Happy Moon’s şahane bir de menüye sahip. Menüyü elime aldığımda açıkçası biraz ürktüm; Num Num’ın çok sayfalı fakat çoğu lezzetsiz yemeklerle dolu menüsü aklıma geldi. Fakat önyargıyı çöpe atıp menüyü incelemeye başladım. Daha çok bir hamburgerciye benzeyen mekanın menüsünde özle soslu dil balığı görünce dehşete kapıldım ve derhal sipariş ettim. Gayet makul bir süre sonunda gelen yemeklerimizi beklerken ikram edilen şahane iştah açıcı bruschetta’ları mideye indirdik. Siparişim gelince hem görüntüsünden hem de buram buram kokusundan anlaşıldı ki söz konusu özel sosun bazı hardal. Şahane hardallı özel sosun altında pamuk yumuşaklığındaki dil balığı parçalarının lezzeti anlatılmaz yaşanır cinsindendi doğrusu. Hatırlamak bile ağzımı sulandırıyor. Bir sonraki Happy Moon’s ziyaretimi ne zamana ayarlasam acaba? Bu arada üç kişilik bu muhteşem yemek için toplamda 75 TL ödedik ki bu kişi başı 25 TL demek oluyor. Bu ne demek oluyor? Kaliteli ve leziz yemek her zaman pahalı olmak zorunda değil!

Mart 03, 2010

Denizyıldızı Beylerbeyi

Geçenlerde canımız balık çekince soluğu Beylerbeyi’ndeki Denizyıldızı’nda aldık. Denizyıldızı’nın Boğaziçi Köprüsü’nü neredeyse doksan dereceyle gören konumu kadar başlangıçları ve sıcak araları da asla hayal kırıklığı yaratmıyor. Başlamak için bir Denizyıldızı klasiği olan marine levreğe heveslenmek fakat o akşam için yapılmadığını öğrenmek benim için gerçek bir üzüntü sebebi olsa da diğer seçenekleri görünce toparlanmam uzun sürmedi. Bir balıkçıya gittiğimde genelde balık yemektense başlangıçlar ve ara sıcaklarla doymayı tercih ederim. Ama bu defa ezberi bozup, mevsimi olmasından da cesaretle kalkan sipariş ettim. Elbette dişi olmayanından… Kalkanlar mısır ununda pişerken biz de vaktimizi, bu defa sadece üç çeşit olmak üzere ısmarladığımız girişlerle geçirdik. Eminim bir atamız buyurmuştur bir yerlerde; “Kıvamında pişmiş ahtapot bulursan yiyeceksin” Ben de aynısını yaptım. Lokum gibi yumuşak ama asla kendinden geçmemiş. Ardından gelen, içine deniz mahsüllerinden hazırlanmış harcın olduğu levrek dolması için lezzetli bir altlık oldu doğrusu. Levrek dolması iyiydi. Ama o kadar. Özel övgüye değer bir tat yakalanamamış maalesef. Derken kalkan geldi masanın ortasına. En güzel parçasını kendime aldım ve büyük bir iştahla ilk lokmayı ağzıma attım. Ve de tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Balığın etrafındaki mısır unu tabakası balığın tadına hiçbir katkıda bulunmadığı gibi, sadece bir kabuk görünümünde soyuldu gitti. Balık ise gerçekten lezzetsizdi. Dişi olduğundan şüphe etmedim değil. Neyseki Denizyıldızı’nın kafamdaki genel not ortalaması yüksekti de mekan oradan yırttı. Denizyıldızı’na yine gider miyim? Kesinlikle giderim. Ama kalkan yer miyim? Kesinlikle yemem.